Gürcü tiyatrosunun tiyatro binaları, alt yapısı, iç işleyişi ve seyirciyle buluşabilmesi köklü bir sanat ve tiyatro geleneğine ve bu geleneğin çok ciddiye alındığına ve tabii sanat üreticilerinin nitelikli bir eğitim aldığına da işaret ediyor.

Bu yıl on beşincisi düzenlenen Tiflis Uluslararası Tiyatro Festivali’nin en önemli bölümü Gürcü tiyatrosu yapımlarının sergilendiği (Showcase olarak adlandırılan) altı günlük yoğun bir programdan oluşuyordu.

Tiflis’te 22-27 Eylül 2023 tarihlerinde gerçekleşen bu festivalde yaklaşık 50 Gürcü tiyatro yapımı sergilendi. Bu yapımlar Tiflislilere ve dünyanın birçok ülkesinden gelen tiyatro ve sanat çalışanlarına sunuldu.

Bu festivale ilk defa katılan bir tiyatrocu olarak hem festival hem de Gürcü tiyatrosu hakkında izlenimlerimi bir dizi yazıyla okuyucuyla paylaşmak istedim. Bu yazıda genel izlenimlerimi aktarmaya çalışacağım.

 

Tiflis’te kentsel bir tiyatro merkezi

Gürcistan’ın başkenti Tiflis sanatsal açıdan çok zengin bir şehir. Geniş bulvarlardan oluşan kent merkezinde birbirine çok da uzak olmayan birçok tarihî tiyatro binası gözünüze çarpıyor. Bu bölge sanki kentsel bir tiyatro merkezi. Mesela iki tiyatro binası arasında 2-3 dakikalık bir yürüme mesafesi olduğunu söyleyebilirim. Bu da Gürcü tiyatrosunun köklü bir gelenekten geldiğine dair bir ipucu. Diğer yandan kent merkezinin genişlemesiyle birlikte Tiflis’in neredeyse her bölgesinde birbirinden farklı özelliklere sahip tiyatro salonları ortaya çıkmış. Bu festival kapsamında Tiflis’in farklı mahallelerindeki değişik tiyatro salonlarını ziyaret etme ve çok sayıda yapımı seyretme fırsatı buldum. Gürcü tiyatrosu yapımlarının sergilendiği ve tanıtıldığı bu festivalde, gösteri programı ve takvimi hazırlanırken kuşkusuz bu çeşitliliğin sergilenmesine önem verilmiş.

Festivalde yer alan yapımların sosyo-ekonomik açıdan kentin farklı bölgelerinde sahnelenmesi doğru bir seçim. Bunun bir nedeni de festival yöneticilerinin bilhassa son dönemde Tiflis’te üretilen oyun ve performansları seçerken kapsayıcı bir tutum benimsemeleri olsa gerek. Açıkçası festival elit bir seçkiyi değil; profesyonel toplulukların, bölge tiyatrolarının ve özel toplulukların (örneğin platformlar, sanat örgütleri gibi) ana akım ve alternatif prodüksiyonlarını seyirciye sunuyor. Böylece seyirciler altı gün boyunca Shakespeare’in (Kral Lear, Othello, Fırtına), Çehov’un (Vişne Bahçesi), Brecht’in (Cesaret Ana ve Çocukları, Gece Çalan Trompetler), Sarah Kane’nin (Psikoz 4.48), Harold Pinter’ın (Dağ Dili), Yunan ve Roma trajedilerinin (Phaedra, Antigone) klasik veya çağdaş yorumlarını, hatta yeniden yazımlarını, söze dayalı ya da beden/hareket ağırlıklı yapımları (Soneler, C Tbilisi), hem geleneksel (Marshal de Pantie’s Diamond) hem de modern (Niko Nikoladze) kukla gösterilerini ve tümünün ismini yazamadığım telif ve çeviri oyunları seyredebiliyor.

 

 

Othello.

Gürcistan’ın tiyatro sever bir seyirci kitlesi var. Köklü tiyatro geleneğinin olmazsa olmazı seyirci elbette. Festival hafta içi ve hafta sonu her gün mesai saatleri içinde öğlen başlıyor, bir diğer deyişle gün içinde birçok matine oluyor, geceleri de suareler. Tiflis seyircisi tüm seansları dolduracak kadar tiyatroya ilgi duyuyor.

Savaş ve şiddet, kültür ve sanatı da etkiliyor

Gürcü tiyatrosunun tiyatro binaları, alt yapısı, iç işleyişi ve seyirciyle buluşabilmesi köklü bir sanat ve tiyatro geleneğine ve bu geleneğin çok ciddiye alındığına ve tabii sanat üreticilerinin nitelikli bir eğitim aldığına da işaret ediyor. Seyrettiğim neredeyse tüm yapımlarda yetenekli ve eğitimli oyuncuların performansları için büyüleyiciydi, diyebilirim. Ses ve beden kullanımlarından yönetmen ile oyuncu arasında kurulmuş uyuma kadar çoğunlukla ortaklaşmış bir yaratım sürecinin ürünlerini seyrediyorsunuz. Gürcü tiyatrosunda yönetmenin öne çıktığı, yazarın biraz daha gölgede bırakıldığını da söyleyebilirim. Ama bu geleneğin dışına çıkan (belki de karşı duran demek daha doğru olur), kendi oyun metinlerini üreten, yönetmensiz yapımlar üretme denemeleri yapan topluluklar da mevcut. Ama genel eğilim açısından bakarsak, Gürcü tiyatrosuna “yönetmen tiyatrosu” diyebiliriz.

Bir sonraki yazıda yapımlara yer vermeye çalışacağım ancak bu yazıyı sonlandırmadan önce güncel Gürcistan yapımlarının sergilendiği bu festivalin, çatışması hiç dinmeyen bir coğrafyada olduğunu da tekrar hatırlamak gerekiyor. Çatışmanın, savaşın, şiddetin eksik olmadığı bir coğrafyada toplumun her kesimi gibi kültür ve sanat da etkileniyor. Örneğin, Royal District Theatre topluluğundan yönetmen Data Tavadze’nin festivalin açılışında yaptığı konuşmada; Ukrayna gibi, bölgedeki büyük jeopolitik değişimlerin dalga dalga tüm dünyayı etkilediğini, bunun Gürcistan’ın siyasî dinamiklerini de etkisi altına aldığını, Kültür Bakanlığı’nın tiyatro, sinema, edebiyat ve kültürel miras gibi alanlarda yaptığı yönetim değişikliklerine yanıt olarak sanatçıların boykota gittiklerini, Gürcistan’da kültür ve sanatın risk altında olduğunu anlattı.

Bu bilgiler önemli bir güncel gelişme olarak not edilebilir.

Devam edecek…

 

© 2024 All Rights Reserved